XIX. MÜMİNLERİN İSLAM İÇİN SAVAŞMALARI GEREKİR

19. XIX. MÜMİNLERİN İSLAM İÇİN SAVAŞMALARI GEREKİR

İslamiyet’in dünyaya bakışı Kutsal Kitap’takinden tamamen farklıdır. Allah dünyanın efendisidir ve dünyadaki bütün insanların O’nun iradesine boyun eğmesi ve Şeriat’ın öğrettiği gibi yönetilmeleri gerekir. Başka bir deyişle “Allah yolunda savaşma” zorunluluğu İslamiyet’in ana motifidir. Bu, İslam peygamberinin gerek yaptığı sayısız savaşta gerekse İslamiyet’e boyun eğmeyenlere karşı tutumunda kendini gösterir. Kur’ân’a göre müminler bütün insanlığın Allah’a boyun eğmesini sağlamak için gayrimüslimlere karşı savaşmak zorundaydılar ve zorundadırlar. Putperestler ya da kâfirler savaşta İslamiyet’i kabul etmek ya da öldürülmek arasında seçim yapmak zorundaydılar. Ancak Yahudiler ve Hristiyanlar din değiştirmeye zorlanmadılar. İslami yönetim altında dinlerini uygulayabiliyorlardı, ama “zimmi” yani “korunan” sınıfındaydılar. Bu korumanın karşılığı olarak “cizye” vergisi ödemeliydiler. İslamiyet’e göre dünya Dâru’l-İslam ve Dâru’l-Harb olmak üzere ikiye bölünmüştür; yani İslamiyet’in egemen olduğu bölge ve savaşın olduğu bölge. Dâru’l-Harb, Dâru’l-İslam olana kadar, yani her yer Allah’ın kuralları olan Şeriat kanunlarıyla yönetilene kadar Allah yolunda savaşmak, Müslümanların görevidir. Bu anlamda Cihad, dini bir görevden başka bir şey değildir. Günümüzün koşullarında yüksek sayıda Müslümanın savaşmak için hevesi ve isteği olmadığı için bunlar gerçek Müslümanlar sayılmazlar:

Tevbe 9:86-88: “Allah’a inanın, Resûlü ile beraber cihad edin” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım, dediler. Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, onların kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar. Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.

Muhammed 47:20: İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur!

Günümüzde fanatik, cihad eden ya da terörist olarak görülen Müslümanlar kendilerini gerçek Müslüman olarak görürler. Çünkü Kurân’da kendilerinden istendiği gibi davranırlar.

Tevbe 9:29: Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.

Muhammed 47:4: (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.

Enfal 8:38-39: İnkâr edenlere, (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. Yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin hali gözlerinin önündedir! Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.

Bakara 2:216-217: Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

Tevbe 9:5: Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir.

Saff 61:9: Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur.

Şu hadis bu düşünceyi destekler:

“Allah’ın Resulü (sav) dedi: İnsanlar Allah’tan başka Tanrı olmadığına, benim Allah’ın elçisi olduğuma ve onlara getirdiğim her şeye inanana kadar onlarla savşamakla görevlendirildim.” (Sahih Müslim I, s. 17, İngilizce’den çeviri)

“Muhammed’in Müslümanlara ya da gerçek müminlere vermiş olduğu en büyük görev “Cihad fi Sabili ‘llahi” yani Arabistan içinde ve dışında Allah’ın yolunda kâfirler arasında İslamiyet’in yayılması için savaş yaparak Allah yolunda çabalamaktı. Böylece bütün dünya iki büyük parçaya bölünmüş olarak görülmüştür, Dâru’l-Harb ve Dâru’l-İslam – savaş bölgesi ve barış bölgesi [aslında “İslam” ya da “boyun eğme” demek daha doğru olurdu]. Biri kâfirliğin ve karanlığın olduğu yeri, diğeri de ışığın ve imanın olduğu yeri simgeleyen bu iki parça, Dâru’l-İslam Dâru’l-Harb’ı tamamen içine alana ve iman küfrü yenene kadar sürekli gizli ya da açık bir savaş halinde olacaktır.” (Dictionary of Islam, T.P. Hughes 1885, publ. by Sh. Muhammad Khalil, Lahore, İngilizce’den çeviri)

Cihad’ın birden çok işlevi vardır:

“Bedir Savaşı’ndan sonra ganimetlerle ilgili ayet gönderildi. Bu ayet ilk defa, ganimetin gerçekten savaşa katılan askerlerin malı olması kuralını getirdi. Önceleri ganimetler, gerçekten savaşa katılmasalar bile ya kralın ya da kralın komutanlarının hazinesine gidiyordu. Bu yeni ayet, Müslüman askerlerin dişleriyle ve tırnaklarıyla savaşmalarının nedenlerinden biridir. Kutsal savaşta ölmeleri halinde cennete gideceklerdi ve yenmeleri halinde ganimete sahip olacaklardı. Bu nedenle cihad bütün kazançların en iyi kaynağıydı. (Mishkatu’l-Masabih, commentary, II, p. 406, İngilizce’den çeviri)

“Ebu Hüreyre’nin (ra) bildirdiğine göre Allah’ın Resulü (sav) şöyle dedi: Hangi köye gider ve oraya yerleşirseniz orada sizin payınız vardır ve hangi köy Allah’a ve Resulüne itaat etmezse, onun ellide biri Allah’ın ve Resulünün ve kalan da sizindir.” (Mishkatu’ l-Masabih II, p. 412, İngilizce’den çeviri)

“Bu, hem manevi hem de dünyevi kazanç için en iyi yöntemdir. Eğer zafer kazanılırsa yüksek miktarda ganimet ele geçirilir ve başka herhangi bir kazanç kaynağıyla kıyaslanamayacak olan bir ülke fethedilmiş olur. Eğer yenilmek ya da ölmek halinde, sonsuz bir cennet ve gerçek bir ruhsal yarar vardır. Bu türde cihad, örneğin Allah’ın krallığını dünyada kurmak için saf güdüye dayanır.” (Mishkat’ul Masabih, commentary, II, p. 253, İngilizce’den çeviri)