Okumaya başla!

Bölüm 1

Başka yerleşim yerlerinden çok uzaktaki bir köyde yaşayan bir çocuk var. Bir gün köye bir yabancı gelir ve çocuğa bir fare armağan eder. Köydeki hiç kimse daha önce bir fare ya da bir kedi görmemiştir. Gerçekte yabancının çocuğa verdiği hayvan da fare değil, kedidir. Bu yabancı onun fare olduğunu söyleyerek çocuğa şaka yapmak ister. Çocuk fareye çok sevinir. Köydeki herkes sırtını kabartıp mırıldayan bu fareyi çok beğenirler. Bir gün köye kedilerden anlayan biri gelir ve: “Bu ne kadar da sevimli bir kedi!” der. Çocuğun buna nasıl tepki göstereceğini tahmin edebilirsiniz: “Hayır, bu bir fare!” der ve böylece kedilerden anlayan kişinin köylüleri ikna edemeyeceği bir tartışma başlar. Biz de böyleyiz. Yalanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz ve yalanların arasından gerçeği ayırt etmemiz gerekiyor.

"Siz babanız İblis'tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır." (Yuhanna 8: 44)

Bölüm 2

Almanya’da belki de Alman vatandaşlığına geçtin. Bu nedenle bütün Almanlarla aynı haklara ve yükümlülüklere sahipsin. Diyelim ki cumhurbaşkanıyla tanışmak istiyorsun. Bir gün cumhurbaşkanına bir mektup yazıyorsun. Hayır 2 mektup, hayır 10 mektup, 10 faks, 20 ileti, 10 Twitter yorumu yazıyorsun ve onu saat 10’da evine gelmesi için davet ediyorsun. Davetini kabul eder miydi? Evine gelir miydi? Hayır! Tabii ki gelmezdi. Bunun için önce bir dilekçe yazmalısın, sonra dilekçen bir bürodan diğerine gitmeli; en sonunda belki neden bunun mümkün olmadığına dair bir yanıt alırsın.

Peki ya cumhurbaşkanı seninle saat 10’da buluşmak isterse? Bunun için bir kez telefon etmesi yeterli. Eğer sen hemen buluşmak istemezsen onunla bir an önce buluşmanı sağlamak için çeşitli yollar bulabilir. Sen de insansın, o da bir insan, ama yine de cumhurbaşkanı senin çok üstünde biri olduğu için onun sana gelmesini engelleyemezsin. Küçük olan kişi, büyük olana giden bir yol yapamaz; ama bunun tam tersi her zaman mümkündür. Bu, her şeye egemen Tanrı söz konusu olduğunda daha da zordur. Görünmez olan, kutsal Tanrı’ya nasıl ulaşabilirsin? İyi işlerin Tanrı’ya yakınlaşman için yeterli değiller. Sadece Tanrı sana gelmek isterse O’nunla karşılaşabilirsin. İşte Tanrı tam da bunu yaptı.

"Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O'nu kabul etmedi. Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi." (Yuhanna 1:11-12)

Bölüm 3

Sence bir şeyin gerçeği mi önce var olmuştur, yoksa kopyası mı? Diyelim ki ben 20 Avroluk banknotun sahtesini üretmek istiyorum. 1 Ocak 2002’den önce Avro para biriminin sahtesi var mıydı? Hayır, çünkü bu tarihten önce sadece Alman Markı vardı. İlk önce bir şeyin aslı yapılır, daha sonra sahtesi çıkar; bunun tersi – bazılarının iddialarının aksine – mümkün değildir. Kutsal Kitap orijinaldir, değiştirilmemiştir. Ondan sonra gelen sahtedir.

"Ama İsrail halkı arasında sahte peygamberler vardı; tıpkı sizin de aranızda yanlış öğreti yayanlar olacağı gibi. Bunlar kendilerini satın alan Efendi'yi bile yadsıyarak gizlice aranıza yıkıcı öğretiler sokacaklar. Böyleleri kendi başlarına ani bir yıkım getirecek." (2. Petrus 2:1)

Bölüm 4

Bir zamanlar toprak sahibi olan bir adam vardı. Topraklarında bir su kaynağı vardı. Yolculuk edenlere iyilik olsun diye kaynağın olduğu yerde bir çeşme yaptırdı. Su temiz ve serindi. İçenlere ferahlık veriyordu. İnsan bu sudan kana kana içmek istiyordu. Toprak sahibi, çeşmeye bir levha astı. Levhada şöyle yazıyordu: “Burası yaşam kaynağıdır. Bu su yaşam verir ve bundan içen bir daha asla susamaz, aksine onun içinde yaşam kaynağı olur.” Aradan birkaç yıl geçti ve bir deprem nedeniyle mi yoksa kötü niyetli kişiler nedeniyle mi bilinmez, su zehirlendi. Bu sudan içen herkes hastalandı, hatta bazıları öldüler. Bu durum yıllar boyunca böyle devam etti. Tuhaf olan şey şu ki, toprak sahibi ne kaynağı kapattı ne de levhayı kaldırıp yerine bir uyarı yazısı yazdı. Biliyor musun, Tevrat’ın, Mezmurların (Zebur), peygamberlik kitaplarının ve Yeni Antlaşma’nın (İncil) değiştirilmiş olması mümkün değildir. Tanrı buna asla izin vermezdi! Çünkü bu O’nun Sözü. Sözü’nün değiştirilmesi, her şeye egemen olan Tanrı için utanç verici bir şey olurdu!

"Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır." (Matta 24: 35)

"RAB'bin sözleri pak sözlerdir; toprak ocakta eritilmiş, yedi kez arıtılmış gümüşe benzer." (Mezmur 12: 6)

Bölüm 5

Bir araba kazasında kimin dediklerine inanırdın: Bir Mercedes’in kavşakta kırmızı ışıkta durmayıp içinde bir ailenin bulunduğu minibüsle çarpışması sonucu minibüstekilerin hepsinin yanarak öldüklerini birbirlerinden bağımsız olarak söyleyen 40 tanığa mı, yoksa minibüse ne olduğunun hiç önemi olmadığını, daha kötü bir şey olmadığı için sevinmemiz gerektiğini söyleyen Mercedes’in sürücüsüne mi? 1600 yıllık bir zaman dilimi içinde 40 farklı kişi tarafından aynı haberi birbiriyle uyuşan şekilde yazan bir kitaba inanır mıydın? Yoksa bu 40 tanıkla çelişen şeyler söyleyen tek bir kişiye mi inanırdın? Özellikle de bu kişinin kitabı 23 içinde yazılmış ve kendi içinde çelişkilere sahipse? Lütfen samimiyetle cevap ver.

"İşte çevremizi bu denli büyük bir tanıklar bulutu sardığına göre, biz de her yükü ve bizi kolayca kuşatan günahı üzerimizden sıyırıp atalım ve önümüze konan yarışı sabırla koşalım." (İbraniler 12:1)

Bölüm 6

Eğer bir şeyi hemen anlamazsak, bu, o şeyin var olmadığı anlamına gelmez. İnsanlar yeşil renkli çimenleri yiyen siyah renkli bir ineğin beyaz renkli sütünden yapılan sarı renkli tereyağını yiyorlar. Bu renk değişiminin nedenini anlamadığımız halde çekinmeden yiyoruz. Tanrı’nın Sözü olan Kutsal Kitap da böyledir. Tanrı’nın Sözü’nün benim yaşamıma iyi bir etkisi var. Sen de oku onu.

"Tanrı'nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O'nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!" (Romalılar 11: 33)

"Tanrı'nın yolu kusursuzdur, RAB'bin sözü arıdır. O kendisine sığınan herkesin kalkanıdır." (Mezmur 18:30)

"Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır." (2. Timoteos 3:16)

Bölüm 7

Almanya’da bir yılda milyonlarca mahkeme işlemi yapılıyor. Bu hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü insanların yaşadıkları yerde anlaşmazlıklar da olur. İnsan bilerek ya da bilmeyerek birbirine karşı suçlu duruma düşer. Örneğin kim park etmiş bir arabaya çarparak onu yamultursa, ortaya çıkan hasarın bedelini ödemelidir. Bu bedeli ödememek haksızlık olur. Örneğin senin arabanı yamultan kişi bu hasarın bedelini ödemek istemezse, tabii ki çok kızarsın. Bu kişiyle ile olan ilişkin bozulur, çünkü işlenen suç hâlâ oradadır. Tanrı’yla insan arasındaki ilişki de böyledir. Günah nedeniyle suçlu duruma düşeriz ve Tanrı bize kızar. Bu durumu mutlaka açıklığa kavuşturmamız gerekir, yoksa sonu kötü olur.

"Senden davacı olanla daha yoldayken çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin." (Matta 5:25)

Bölüm 8

İkimizin bir olup bazı belgeleri değiştirmeye çalıştığımızı düşün. Ama bu ortaya çıkıyor ve tutuklanıyoruz. Hâkimin karşısında korkudan titriyoruz: Acaba bize nasıl bir ceza verecek? Hâkim: “Siz hiç kimseyi öldürmediniz, birine tecavüz etmediniz veya birini kaçırmadınız, anne ve babanıza karşı hep saygılıydınız, … kısacası 5-6 şeyi iyi yaptınız, sadece bir tek yanlışınız var. Bu nedenle sizi serbest bırakıyorum, evinize gidebilirsiniz!” diyor. Bir hâkim böyle bir şey söyler mi? Asla! İyi işler, kötü işleri yok etmezler! Tanrı’nın adaleti, dünyasal hâkimlerin adaletinden çok daha keskindir! Bu dünyada sadece tek bir kötü eylemimiz nedeniyle bile hapishaneye gireriz! Göksel hâkimin karşısında kim bilir ne kadar daha fazla cezayı hak ederiz!

"Haksızlık eden ettiği haksızlığın karşılığını alacak, hiçbir ayrım yapılmayacaktır." (Koloseliler 3:25)

"Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı." (Romalılar 3: 23)

Bölüm 9

Bir arabada oturuyorsun. Trafik lambası kırmızı. Duruyorsun. Üniformalı biri gelip camını tıklatıyor. Korkuyorsun: polis. Polis camdan kolunu uzatıyor ve: “Çok iyi yaptınız, kırmızı ışıkta durdunuz. Bunun ödülü olarak size 10 € veriyorum!” diyor. Hiç böyle bir şey geldi mi başınıza? Hayır, değil mi? Dünyada hiçbir polis böyle bir şey yapmaz! Ama kırmızı ışıkta durmazsan (1 saniyeden daha uzun süre yanan kırmızı ışıkta) o zaman ehliyetine bir aylığına el konur, 200 € para cezası ödersin ve 2 puan kaybedersin. Kırmızı ışıkta durmayarak başkalarını tehlikeye atmışsan 5 yıla kadar hapis cezası bile alabilirsin. Samimiyetle düşünelim. İyi bir şey yapmak, zaten yapılması gereken bir şeydir, yani bizim sorumluluğumuzdur. Tanrı’nın gözünde de böyledir. Ama kötü bir şey yaptığımızda gerçekten bir sorunumuz var demektir. İyilik yapmış olmak bu sorunu ortadan kaldırmaz.

"Yasa'nın gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi lanet altındadır. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Yasa Kitabı'nda yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen herkes lanetlidir." (Galatyalılar 3: 10)

"Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır." (Romalılar 6: 23)

Bölüm 10

Şöyle bir düşün: Birisi iyi bir çamaşır deterjanıyla çamaşırlarını yıkıyor ve kuruması için dışarıda asıyor. Akşamleyin tam olarak kurumadıkları için gece onları dışarıda bırakıyor. Ertesi sabah kapıdan çıkıp bakıyor ki, bütün çamaşırlar gri ve kirli görünüyor. Bu kir nereden geliyor? Gece kar yağmış ve yağan bembeyaz karın yanında çamaşırlar neyle yıkanırlarsa yıkansınlar kirli gibi görünüyorlar. Yaratıcımızın karşısında durduğumuz zaman da böyle olacak. O zaman bizim iyiliklerimiz bu çamaşırlar gibi kirli görünecekler.

"Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben kutsalım." (1. Petrus 1: 16)

Bölüm 11

Diyelim ki cep telefonunu kaybettin. Bir yere koymuştun ve nereye koyduğunu unuttun. Sence telefonun kaybolduğunu biliyor mu? Hayır! Ama sen, bu telefonun sahibi olarak onun kaybolduğunu biliyorsun ve endişeleniyorsun. Tanrı’nın gözünde kayıp olanlar da böyledirler. Onlar çoğunlukla kaybolduklarını bilmezler, ama yaratıcıları onları aramaktadır… Tanrı kayıp olanları arar. Dünya bir sınav yeri değildir. Çünkü biz çok zaman önce sınavda başarısız olduk. Tanrı gelecek olan yargıdan, korkunç sondan kurtarmak için bizi arıyor.

"Nitekim İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi.

(Luka 19:10)

Bölüm 12

Diyelim ki elinde iki tane 5 Avroluk banknot var. Birisi kırış kırış, kirli, yapış yapış. Diğeri ise tertemiz, tek bir kırışığı bile yok, iyi kokuyor, sanki parfüm sıkılmış gibi, sanki yeni basılmış gibi. Bunlardan hangisi daha değerli? Alışveriş yaparken demek istiyorum. İkisi de aynı değerde mi? Evet, doğru! Sen de bütün suçlarına, bütün kirlerine ve başarısızlıklarına rağmen Tanrı’nın gözünde değerlisin! Tanrı için önemsiz değilsin. O kadar değerlisin ki, seni kurtarmak için kendisi bu dünyaya geldi! Bunu kabul et! Başka kim senin için yaşamını feda etti? Başka bir peygamber mi? Hiç kimse!

"Gökten inmiş olan diri ekmek Ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir." (Yuhanna 6:51)

Bölüm 13

Dilerim böyle bir şey hiçbir zaman olmaz, ama bir bankaya borcun olduğunu düşün. Banka ona olan borcunu ödemeni istiyor. Ama senin paran yok. Böylece bana geliyorsun. Benim arkadaşım olduğun için sana: “Tabii ki sana yardım ederim!” diyorum. Birlikte bankaya gidiyoruz. Banka çalışanı, bilgisayarda benim adıma bakıyor. Benim de borcum olduğunu tespit edince ikimizi de kapı dışarı ediyor: “Burada ne yapmak istiyorsunuz? Siz kendiniz bize borçlusunuz. Sizin için hiçbir şey yapamam” diyor. Sana gerçekten de yardım etmeyi istesem bile bunu yapamazdım.

Ama düşün ki ben bankada bir milyoner olarak tanınıyorum. Bankaya gidiyorum. Bu defa bana şöyle derlerdi herhalde: “Rica ederim, şöyle oturun. Size bir kahve ikram edelim, ya da soğuk bir içecek? Para konusu hiç mühim değil!” Her şey hiç sorun çıkmadan halledilirdi, değil mi?

Ben senin borcunu kendi paramla ödedikten sonra artık senin borcun kalmazdı. Bankaya verilen para senin paran olmasa bile. Ne dersin, banka birkaç ay sonra sana gelip: “Bakın o para sizin paranız değildi. Şimdi hemen kendi paranızla borcunuzu ödeyin lütfen!” der miydi? Bir banka böyle bir şey yapar mı? Tabii ki hayır! Gerçek şudur ki, Tanrı’nın karşısında da senin borcunu ödemeye razı olan birine ihtiyacın var. Bu kim olabilir? Bu kişinin kim olabileceğini düşün. "İsrail'e, günahlarından tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için Tanrı O'nu Önder ve Kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti." (Elç. İşl. 5: 31)

Bölüm 14

Almanya başbakanı Angela Merkel’in bir gün kimseye belli etmeden halkın arasına karışmaya karar verdiğini düşünün. Tanınmamak için kıyafet değiştiriyor ve makyaj yapıyor. Küçük bir köyü ziyaret ediyor ve köylülerle ve çiftçilerle sorunları hakkında konuşuyor. Bunlar konuştukları kişinin başbakan olduğunu anlamıyorlar ve sözü dönüp dolaştırmadan yaşamlarındaki istikrarsızlıktan bahsediyorlar. Başbakan onların sorunlarını tek bir sözüyle çözebilir mi? Evet! Kılık değiştirip tanınmadığı için gücünü ve saygınlığını kaybetti mi? Hayır! Tam tersine! Yaptığı şey ile insanlara, gücünü saygınlığa değer ve doğru bir şekilde kullandığını gösterir. Her şeye egemen Tanrı da böyledir. Kendini tanıtmadan dünyaya geldi ve bir bebek olarak doğdu. Bizi kurtarmak için insan oldu. Bu şekilde gerçek büyüklüğünü göstermiş oldu!

"Çünkü bize bir çocuk doğacak, bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak." (Yeşaya 9: 6)

Bölüm 15

Almanya başbakanı Angela Merkel 2010 yılında Nisan ayının ortasında İzlanda’daki bir volkandan çıkan kül nedeniyle özel uçağıyla bir havaalanına acil iniş yapmak ve bir otelde gecelemek zorunda kalmıştı. Otel bulduğu için sevinmişti. Otel sahibine olan minnet borcu nedeniyle onu bir konuşmasına seyirci olarak davet etmişti. Başbakan olduğu için istediğini yapabilir! Öyle değil mi? Verdiği sözü tutmazsa ne olur? Otel sahibi ona hesap sorabilir mi? Hayır! Yine de başbakan verdiği sözü tutar ve bunu duyan herkes bunu coşkuyla karşılar! Başbakan neden verdiği sözü tutar? Çünkü verdiği söze sadık olan saygıdeğer biridir! Her şeye egemen Tanrı’nın bundan daha sadık olması beklenmez mi? Tanrı’ya kimse hesap sorma hakkına sahip olmadığı halde! Tanrı, İsa’yı göndererek ne kadar merhametli olduğunu gösterdi. Eğer Tanrı sana: “Benim yanıma cennete geliyorsun!” derse, O’na ne cevap verirdin? Tanrı istediği şeyi yapabilir mi? Evet! Tanrı insanlara kesinlikle cennete geleceklerini söyledi mi? Evet, gönderilmiş olan Kurtarıcı’ya, İsa Mesih’e iman eden herkes cennete gidecek! Senin de O’nu yaşamına alma zamanın gelmedi mi?

"Tanrı'nın güvenilirliği hakkı için diyorum ki, size ilettiğimiz söz hem “evet” hem “hayır” değildir." (2. Korintliler 1: 18)

"Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir." (Yuhanna 5:24)

Bölüm 16

Şimdi sana elimde 1 Avroluk madeni para göstersem ve: “Ne görüyorsun?” diye sorsam, bana: “Tabii ki 1 Avro görüyorum!” dersin. Sana desem ki: “Dışarıdan bakıldığında elimdeki şey 1 Avro gibi görünüyor, ama daha yakından bakıldığında…” Sonra da sana en üstteki 1 Avronun altında bulunan iki adet 1 Avroluk madeni parayı daha göstersem, elimde aslında üst üste dizilmiş, birbirinin aynısı olan 3 tane madeni para olduğunu anlarsın. Her şeye egemen olan yaratıcımız tek Tanrı’dır! Doğru. O’ndan başka Tanrı yoktur. Ama bir kişi O’nu daha iyi tanır ve daha yakınına gelirse, başka bir sırrının daha olduğu görülür: O tek Tanrı’dır ve aynı zamanda üç kişidir: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh. Tanrı elbette daha büyüktür! Bizim düşüncemizden çok çok daha büyüktür. Bir, ama aynı zamanda üç.

"Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin." (Matta 28:19)

© 2017 *Kutsal Kitap Bilgilendirme Merkezi, Hamburg*
Tanrı’ya giden yolda! – Bu kısa öyküler, Tanrı’yı ve kendini başka bir gözle görmene yardım edecekler.

Sana birkaç öykü anlatmama izin ver. Bu öyküler, Tanrı’ya giden yolu bulmana yardım edecekler.

Daha çok bilgi için...