XV. KUR’ÂN’DA GERİ ALINAN VEYA DEĞİŞTİRİLEN YERLER

15. XV. KUR’ÂN’DA GERİ ALINAN VEYA DEĞİŞTİRİLEN YERLER

Muhammed’e, önceden vahyedilmiş ayetleri değiştiren ya da yürürlükten kaldıran (nesheden) ayetler geldiği oluyordu.

Rad 13:39: Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.

Nahl 16:101: Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- “Sen ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler.

Bakara 2:106: Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.

Bunu anlamak zordur, çünkü başka yerlerde Allah’ın vahyedilen sözlerinin değiştirilemeyeceği yazar:

* “Allah’ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur.” (Sure 6:34- 115)

* “Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur.” (Sure 10:64)

* “Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur.” (Sure 18:27)

İSLAM TEOLOJİSİNDE NESİH

İslam teolojisinde Kur’ân’dan çıkarılan ya da değiştirilen ayetlere mensuh, onların yerine getirilen ayetlere de nesih denir. Tanınmış tarihçi, İslam alimi ve Kur’ân yorumcusu Celal ad-Din al-Hudayri as-Suyuti (1445-1505), al-İtkan fi’ulüm al-kur’ân adlı ansiklopedisinde yürürlükten kaldırılan yirmi ayetten bahseder, ama değiştirilip değiştirilmediğinden emin olunmayan 500 ayet daha olduğuna değinir.

DEĞİŞİKLİKLERE ÖRNEKLER

Alkollü içecekler Allah tarafından verildi (mensuh)

Nahl 16:67: Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

Alkollü içecekler iğrençtir ve Şeytan işidir (nesih)

Maide 5:90: Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Namaz kılınırken kıble Yeruşalim’deki tapınaktı (mensuh)

İslamiyet’in Mekke’de başlamasından Medine’ye hicretten ardından 17 ay geçene kadar Müslümanlar dua ederken Yahudiler gibi Yeruşalim’e dönüyorlardı. Medine’de Muhammed’in Yahudilerle arası bozulunca kıblenin yönü birdenbire Kâbe oldu.

Bakara 2:115: Doğu da Allah’ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.

Namaz kılınırken yeni kıble Mekke’deki Kâbe (nesih)

Bakara 2:149: Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram [Kâbe] tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

Oruç tutmakla ilgili yasa (mensuh)

Bakara 2:183-184: Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Oruç tutmakla ilgili kurallar değiştirildi (nesih)

Bakara 2:185: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.

Burada nesih (2:185), mensuhun hemen ardından gelir. Bu ayette oruç tutmaya alternatif olarak yoksulların doyurulmasından artık bahsedilmez. Buhari bunu şöyle açıklar:

“Salama İbn Al-Akwa (ra) şöyle bildirdi: ‘Kur’ân ayeti ‘…oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir […]’ (Sure 2:183-184) geldiğinde, oruç tutmak istemeyen herkes orucunu bozup bir fakir doyumu kadar fidye verirdi. Ama ondan sonraki Kur’ân ayeti vahyedilince, bu ayet bir öncekini yürürlükten kaldırdı.’” (Sahih-i Buhari, bölüm 14, hadis Nr. 1931, Almanca’dan çeviri)

Bütün çocuklara eşit miras bırakılır (mensuh)

Nisa 4:7: Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.

Oğullar kızların iki katı miras alırlar (nesih)

Nisa 4:11: Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.

Zina eden kişiye ev hapsi ve ceza (mensuh)

Nisa 4:15: Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.

Zina eden kadın ve erkek yüz kırbaç cezasına çarptırılır (nesih)

Nur 24:2: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

Asıl olarak taşlayarak öldürme cezası vardı

“Abdullah ibn Abbas bildirdi, Ömer ibn Hattab [ikinci halife] Allah’ın Resulünün (sav) vaaz kürsüsünde oturdu ve şöyle dedi: ‘Allah Muhammed’i bir gerçekle gönderdi ve ona Kitabı verdi [Kur’ân’ı] ve kendisine gönderilen kitapta taşlama cezası ile ilgili ayet vardı. Biz bu ayeti okurduk, onu ezberlemiştik ve anlamıştık. Allah’ın Resulü (sav), zina eden erkek ve kadın için taşlayarak öldürme cezasını uygun görmüştü. İnsanların zamanla bunu unutmasından ve ‘Biz taşlayarak öldürme cezasını Allah’ın kitabında bulamıyoruz’ diyerek Allah tarafından verilmiş bir görevi yerine getirmedikleri için yanlış yola sapmalarından korkuyorum. Taşlayarak öldürme, Allah’ın zina eden erkek ve kadın için uygun gördüğü bir cezadır.” (Sahih Müslim III, s. 912, Almanca’dan çeviri)

Başka hadisler bildiriyor:

“Biz Beraat suresinin uzunluğuyla ve genişliğiyle uyuşmayan bir sure okurduk. Ne var ki onu unuttum, sadece şu kısım hariç: ‘Adem oğulları için iki vadi dolusu hazine olsaydı, üçüncüsünü isterdi. Karnını topraktan başka bir şey dolduramazdı.’

“Bir de Musabbat adlı sureye benzeyen bir sure okurduk, onu da unuttum, ama şu kısım aklımdadır: ‘Ey müminler, neden yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz?’ ve ‘Her insanın boğazına iki işaret koyduk. Kıyamet günü ona, önünde açılmış göreceği bir kitap getireceğiz.’”

1416 numaralı dipnot şöyle açıklar: “Bu surenin sözleri Kur’ân’dan çıkarılmıştır (yürürlükten kaldırılmıştır), ama içeriği Kur’ân’ın başka ayetlerinde, örneğin sure 17:100’de tekrar verilmiştir: ‘Lütufkar Rabbimin hazinelerine sahip olsaydınız, korkudan ondan harcamaya çekinirdiniz, çünkü insanoğlu cimridir.” (Sahih Müslim II, s. 501, Almanca’dan çeviri)

Kimin cihada katılması gerekmez

“Müminlerden oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz […]” ayeti (Sure 4:95) geldiği zaman Abd Allah Ibn Djahsch ve Ibn Umm Maktum Muhammed’e gelip şöyle dediler: ‘Biz körüz, bizim için bir istisna yok mu?’ Böylece Allah şöyle vahyetti: ‘Bedensel özürleri olanlar dışında.’ Peygamber kendisine, üzerinde bu ayetin yazılı olduğu kürek kemiğinin getirilmesini buyurdu ve sekreteri Zeyd Ibn Tabit’e bu sözleri eklemesini söyledi. Zeyd daha sonra şöyle anlattı: ‘Sanki bu yazdıklarımı kürek kemiğinin üstündeki yarığın kenarında görür gibi oldum.’” (Weil, Historisch-kritische Einleitung in den Koran, 1878, S. 54, Almanca’dan çeviri).

 Nesih normal bir şeymiş gibi görünüyor

“Ibn Abbas’ın (ra) hadisi: Said Ibn Gubair bildirdi: ‘Kufe kentinin sakinleri şu Kur’ân ayetinin açıklaması konusunda farklı görüşlerdeydiler: “Kim bir münini bilerek öldürürse cehennemi hak etmiştir, […]” Ibn Abbas’a gittim ve ona bu ayeti sordum. Şöyle cevap verdi: “Bu ayet, son gelen ayetlerden biridir. Başka hiçbir ayet tarafından neshedilmedi.” (Sahih-i Buhari, bölüm 55 / Hadis Nr. 5345, Almanca’dan çeviri).

Gayrimüslümlerle olan ilişkiler konusundaki Kur’ân ayetinin yürürlükten kaldırılması

Aynı şekilde Gayrimüslümlerle barışçı yaşamak konusundaki ayetlerin de başka ayetler tarafından geçersiz kılındıklarını düşünmek için neden vardır:

Tevbe 9:5 ve 29: Haram aylar [putperestler tarafından da saygı duyulan aylar] çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da [Zimmi, yani gayrimüslim olanlar için özel bir vergi] verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir. […] Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.

Şeytan ayetleri

İslam’ın en kutsal yeri olan Kâbe’nin, İslamiyet öncesi zamanda Mekke’deki Kureyş kabilesinin tanrılarının tapınıldığı bir yer olduğunu hatırlayalım. Her türlü putperestliğe düşmanca bakan Muhammed, gittikçe artan bir reddedilmeyle karşılaştı. Tarihçi Tabari (MS 838-932) şöyle bildirir:

“Ibn Hamid, bana bildirdiği hadisi Salama’dan duydu, Salama M. B. İshak’tan, M. B. İshak Yezid ibn Ziyad’dan, o da M. B. Ka’b al-Kurazi’den duydu: ‘Allah’ın kendisine bildirdiklerini iletmesi nedeniyle kabilesindekilerin kendisine yüz çevirmesi peygamberin çok ağrına gidiyordu. Allah’ın kendisinin kabilesindekilerle barışmasını sağlayacak bir haber vermesini çok istiyordu. Halkına duyduğu sevgi ve onlar için endişelenmesi nedeniyle görevini yapmasını zorlaştıran engelin ortadan kaldırılması onu çok mutlu ederdi. Bu sorun üzerinde uzun uzun düşündü ve [putperestlerin mesajını kabul etmelerini] yürekten istedi ve bu onun için çok önemliydi.”

“Bunun üzerine Allah [aşağıdaki mesajı] gönderdi: ‘Yoldaşınız [Muhammed] eğer o yıldız batarsa, o yıldızda yanılmamıştır ve ayartılmamıştır ve kendi isteğine göre konuşmaz.’ Bunu takiben şu sözler geldi: ‘Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ’yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât’ı.’ [Bunlar sure 53:19-20’den]. Muhammed halkıyla barışmayı çok istediği için Şeytan bu sözleri onun ağzına koydu: ‘İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleri de elbette ki umulur’ [vahyin bu kısmı daha sonra çıkarıldı.] Bunun üzerine Kureyşliler, Muhammed’in tanrıları hakkında nasıl konuştuğunu duyunca çok sevindiler. Hatta müminler Muhammed’in söylediklerinin doğru olduğunu zannettiler […]. Muhammed vahyin sonunda dua ederek yere kapandığında ve müminler de onun gibi yaptıklarında, aldığının bir vahiy olduğu kanıtlanmış oldu. [Vahiy olarak gelen ayete] itaat etmek için, camide olan ve tanrılarının adının anıldığını duyan putperest Kureyşliler de yere eğildiler […]. Bu durum putperestlerin Müslümanlara karşı olan düşmanlıklarına son verdi.” (at- Tabari, Jami’al-Bayan fi Tafsir al-Kur’ân, cilt 27, s. 34-36, Almanca’dan çeviri)

Ama bu henüz hikâyenin sonu değildi. At-Tabari bu konuda bildirmeye devam eder, ama maalesef zaman vermeden:

“Cebrail peygambere geldi ve şöyle dedi: ‘Ne yaptın Muhammed? Bu insanlara Allah’tan gelmeyen bir şeyi birdirdin ve benim sana söylemediğim bir şeyi söyledin.” (a.g.e.)

Tabari, Muhammed’in bütün bunlardan dolayı çok kederlendiğini ama ona tekrar lütfedildiğini yazarak haberini sonlandırır. Bu ayetin ikinci kısmı (‘İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleri de elbette ki umulur’) daha sonra Kur’ân’dan çıkarıldı [mensuh] ve yerine şu sözler kondu [nesih]: “Demek erkek size, dişi O’na öyle mi? O zaman bu, insafsızca bir taksim!” (Sure 53:21-22) (a.g.e.)

Bir yorumda şöyle açıklama yapılır: “Bu, bir Kur’ân ayetinin çıkarılmasına (yürürlükten kaldırılmasına), ama peygamberin Şeriat’ın bir parçası olan sözleri aracılığıyla tüm zamanlar için tanrısal kararın bir örneğidir (a.g.e.).

Diğer değişiklikler:

  1. Sure 2:59 yerine gelen sure 3:79
  2. Sure 2:77 yerine gelen sure 9:5
  3. Sure 2:103 yerine gelen sure 9:29
  4. Sure 2:109 yerine gelen sure 2:139
  5. Sure 2:133 yerine gelen sure 9:5
  6. Sure 2:153 yerine gelen sure 2:124
  7. Sure 2:154 yerine gelen sure 2:155
  8. Sure 2:168a yerine gelen sure 2:168b
  9. Sure 2:173 yerine gelen sure 17:35
  10. Sure 2:176 yerine gelen sure 4:12
  11. Sure 2:179 yerine gelen sure 2:183
  12. Sure 2:180 yerine gelen sure 2:181
  13. Sure 2:186 yerine gelen sure 2:36
  14. Sure 2:187 yerine gelen sure 9:5
  15. Sure 2:188 yerine gelen sure 9:5
  16. Sure 3:19 yerine gelen sure 9:5
  17. Sure 3:97 yerine gelen sure 64:16
  18. Sure 3:107 yerine gelen sure 9:29
  19. Sure 3:139 yerine gelen sure 17:19
  20. Sure 3:183 yerine gelen sure 9:28
  21. Sure 4:8-9 yerine gelen sure 4:12
  22. Sure 4:10 yerine gelen sure 2:178
  23. Sure 4:94 yerine gelen sure 9:1
  24. Sure 9:24 yerine gelen sure 9:5
  25. Sure 9:80-82 yerine gelen sure 3:87
  26. Sure 13:8 yerine gelen sure 4:51
  27. Sure 16:69 yerine gelen sure 5:92-93
  28. Sure 18:18 yerine gelen sure 76:30
  29. Sure 20:113 yerine gelen sure 87:6-7
  30. Sure 25:68-69 yerine gelen sure 25:70
  31. Sure 42:22 yerine gelen sure 34:46
  32. Sure 47:38-39 yerine gelen sure 47:40
  33. Sure 73:5 yerine gelen sure 4:32

İlke olarak sonradan gelen ayetler, kendilerinden önce gelenlerin yerine geçer. Bunun açıkça görülememesi ise bir sorundur.

Sonuçta şu Kur’ân ayeti bu konuda düşünmemizi sağlar:

Nisa 4:82: Hâla Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.