1. KONUYA GİRİŞ
HAREKET NOKTASI
Her çağdan ve her kültürden insanların çoğunda, evrende daha yüce bir güç olduğuna dair “doğuştan gelen” bir bilginin varlığı açıkça görülür. Bu gücün ölçülemez ve karmaşık yapısından dolayı onun, adına Tanrı dediğimiz, sonsuz ve kişisel bir varlık olduğunu kabul etmekten daha makul bir şey olamaz. Bunun yanı sıra vicdanımız, bizlerin ahlâk değerleri olan varlıklar olduğumuzu görmemizi sağlar. Alman filozof Immanuel Kant (1724-1804), “üstümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlâk kanunu” sözleriyle insanın doğuştan sahip olduğu bu özelliklere olan derin saygı ve hayranlığını dile getirmiştir (Pratik Aklın Eleştirisi, 1788. Sonuç).
Günümüzün Laiklik ve Materyalizm çağında “üstümdeki yıldızlı gökyüzü” ifadesi, her şeyi yaratan bir Yaratıcı’nın varlığına işaret etmek için çok mütevazi bir ifade gibi görünmektedir. Çünkü zihinsel ve bedensel işlevleriyle, akıl almaz hücre yapısı ve genetiği ile insanın kendisi çok daha açık bir mucize olarak gözler önündedir. Bir sonumuzun oluşu, ölümlü olmamız, sonsuzluğu ve sonsuz ve salt kutsal olan Tanrı’yı gerektiği gibi kavramamızı engeller. Biz insanlar her ne kadar soyut düşünme yeteneğine sahip olsak ve bilimsel ve felsefi konularla başa çıkabilsek de, ruhsal dünya insansal düşünme kapasitemizin dışında kalır. İnsan buluşu olan dinler bu konularda açıklamalar sunsalar da, bu açıklamalar da ya insan düşüncesine ya da okültik kaynaklara dayanır.
Tanrı’nın varlığı, yarattıklarına bakılarak açıkça görülebilse de, biz insanlar için bile Tanrı gizemli bir varlık olarak kalmaktadır. Biz Tanrı’yı iyice araştırıp ortaya çıkaramayız. Bizim hayal gücümüze göre Tanrı sanki Süpermen gibidir ve Tanrı anlayışımız, geleneklerimize, dünyaya bakış açımıza, inançlarımıza ve hangi dinden olduğumuza bağlıdır. Bu nedenle aklımızdaki bu Tanrı, sonsuz ve her şeye gücü yeten Tanrı’nın kendisi hakkında açıkladıklarından çok farklıdır.
Sadece tek bir Tanrı olduğu ve olması gerektiği konusu bizim için açıktır. Yine de bu Tanrı’yı anlatan çok çeşitli ifadeler, fikirler ve dinler vardır. Bu kitapta biz iki dünya dinini ele alacağız. Hem Kutsal Kitap hem de Kuran, Tanrı’nın (ya da Allah’ın) vahyi olduklarını iddia ederler. Bu kitap, bu vahiylerin bir karşılaştırmasını yapacaktır. Bu karşılaştırma sonucu her iki kitabın içeriği, şekli ve inandırıcılığı hakkında bir yargıya varma görevi siz sevgili okuyucularımıza düşmektedir.
BU KİTABIN DÜZENİ
Bu kitap, iki kutsal kitap hakkında yapılan yorumların bir karşılaştırması değildir; kitaplardan yapılan alıntılar kendileri hakkında konuşurlar. Okuyucudan, bu iki kitap hakkında kendi fikrini oluşturması beklenmektedir. Her iki dinin temel bildirisi nedir? İkisi de aynı mıdır, aynı değerde midir? Hangi noktalarda uyuşurlar ve hangi noktalarda birbirlerinden farklıdırlar?
Okuyucu, her iki kitaptaki ortak konuların aynı ağırlıkta ele alınmadığını hemen fark edecektir. Bir kitapta çok önem verilen bir konu, diğer kitapta çok az anlatılabilir ya da hiç anlatılmayabilir. Bunun yanı sıra Kutsal Kitap hacim olarak Kur’ân’ın neredeyse on katıdır. Bu da iki kitabın karşılaştırılması amacının önünde bir engeldir. Yine de karşılaştırmamızda her iki kitaba da aynı oranda yer verildi. Ayrıca çeşitli konularda her iki kitabın da gerçeklere dayalı ve dengeli bir temsili aranmaktadır. Kitabın sonundaki ekte konunun uzmanı olmayan okuyucuların konuları daha iyi anlamalarını sağlayacak açıklamalar eklenmiştir.
HER İKİ KİTABIN NOMİNAL DEĞERİ
Kitapların Kitabı olarak da adlandırılan Kutsal Kitap, dünyanın en çok satılan ve satılmaya devam eden kitabıdır. Bu bakımdan Kur’ân üçüncü sıradadır (Dünyanın En İyi Kitapları, 2017). Her iki kitap da kendi dinlerinin izleyicileri tarafından sevilir ve değerli görülür, ama eleştirenler tarafından doğruluklarından şüphe edilir. Her iki kitap hakkında sayısız kitap yazılmıştır. Dünyada milyarlarca insan inançlarını, dünyaya bakış açılarını ve dolayısıyla umutlarını bu kitaplara dayandırırlar.
BU KİTAPTA KULLANILAN KUTSAL KİTAP VE KUR’ÂN ÇEVİRİLERİ
Kutsal Kitap orijinal olarak İbranice (Eski Antlaşma) ve Grekçe (Yeni Antlaşma), Kur’ân ise Arapça yazılmış olduklarından bu kitapların Türkçe çevirisini kullanmak zorundayız.
Kur’ân için Diyanet Vakfı’nın çevirisi kullanıldı (www.kuranikerim.gen.tr). Ancak İslami bakış açısına göre Kur’ân çevirisinin sadece bir yorum olarak göründüğü dikkate alınmalıdır (Islam.Religion.com, 2006-2011).
Yeni Antlaşma çevirisi olarak The Translation Trust (2001), Eski Antlaşma çevirisi olarak The Bible Society in Turkey (2001) çevirisi kullanıldı.
“RAB”, “TANRI” ve “ALLAH” SÖZCÜKLERİNİN KULLANILIŞI
Okuyucunun daha iyi anlaması için Kutsal Kitap’ta ve Kur’ân’da Tanrı için kullanılan sözcükler tercih edildi. Kur’ân’daki Tanrı’dan bahsederken, Türkçe bir sözcük olan Tanrı yerine Allah sözcüğü kullanılacaktır. Kutsal Kitap’ta geçen Tanrı’dan bahsederken ise Tanrı sözcüğü kullanılacaktır. Türkçe Kutsal Kitap çevirisinde İbranice’de Tanrı için kullanılan sözcük (Elohim, Eloah süzcüğünün çoğulu) ile Grekçe’de Tanrı için kullanılan sözcük (Theus) Tanrı olarak yazılmıştır.
İbranice orijinal metinde geçen יהוה (Jahveh) sözcüğü ise Türkçe Kutsal Kitap çevirisinde RAB (büyük harflerle) olarak yazılmıştır. Bu, Tanrı’nın kendisini Musa’ya açıkladığı kendi ismidir (Çık. 3:6 ve 14). Tanrı, isminin kötüye kullanılmasını yasakladığı için (Çık. 20:7, Yas. Tek. 5:11), bu isim Yahudiler tarafından hiç kullanılmamış, bunun yerine aynı anlama gelen Adon veya Adonai sözcükleri kullanılmıştır.
KUTSAL KİTAP’IN VE KUR’ÂN’IN ZAMAN ÇİZELGESİNDE YERİ
Yaklaşık MÖ 2000 |
İbrahim |
MÖ 1520 ile MÖ 1400 arası |
Musa |
MÖ 1000 civarı |
Davut |
MÖ 1440 ile MÖ 445 arası |
Tevrat Musa’ya yaklaşık MÖ 1450 yılında vahyedildi. Bunu izleyen 1000 yıl içinde Eski Antlaşma’ya başka kitaplar da eklendi. Eski Antlaşma yaklaşık MÖ 445 yılında tamamlandı. |
MÖ 200 ile MÖ 100 arası |
Eski Antlaşma MÖ 150 yılında İskenderiyeli 70 Yahudi din adamı tarafından Grekçe’ye çevrildi. Bu çeviriye Septuaginta LXX (Latince 70 anlamına gelir) denir. Septuaginta ilk Hristiyanlar tarafından (MS 30 yılından itibaren) Kutsal Kitap olarak kullanıldı ve günümüzdeki Eski Antlaşma ile uyuşmaktadır.
|
MÖ 4 ile MS 30 arası |
İsa. İsa’nın bu dünyadaki yaşamı İncil’in ilk dört kitabında (müjdelerde), zamanın çeşitli tanıkları tarafından yazıya geçirildi.
|
MS 60 ile 90 arası |
Yeni Antlaşma (İncil) Grekçe dilinde yazıya geçirildi ve her bir parçası ayrı ayrı, hızla gelişmekte olan topluluklar arasında Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da ve Avrupa’da yayıldı.
|
MS 570 ile 632 arası
|
Muhammed |
MS 650 |
Kur’ân, bugünkü biçimiyle üçüncü halife Osman tarafından 650 yılında ortaya çıktı.
|
KUTSAL KİTAP
İngilizce’de Kutsal Kitap için kullanılan Bible sözcüğünün kökeni antik Grekçe’deki biblia [βιβλία] sözcüğüne dayanır ve kitap anlamına gelir. Kutsal Kitap 66 kısımdan oluşur ve 40 farklı yazar tarafından yazıya geçirilmiştir. Kutsal Kitap iki ana kısma ayrılır: Eski Antlaşma (EA) ve Yeni Antlaşma (YA). Eski Antlaşma 39 kısımdan, Yeni Antlaşma ise 27 kısımdan oluşur. Yeni Antlaşma Eski Antlaşma’ya eklenmiştir ve Tanrı’nın bütün insanlarla yaptığı bir antlaşmadır.
Eski Antlaşma kendi içinde Yasa Kitapları, Tarih Kitapları, Bilgelik Kitapları ve buna eklenen Mezmurlar ve Peygamberlik Kitapları olarak kısımlara ayrılır. Tarih kitapları, Tanrı’nın halkı olan İsraillilerin tarihini anlatır. Diğer bir deyişle Eski Antlaşma Yahudilere yöneliktir. Eski Antlaşma’ya dahil olan 39 kitap yaklaşık MÖ 1450 ile MÖ 400 yılları arasında yazıya geçirilmiştir (bu tarihler liberal teologlar tarafından reddedilir) ve Hristiyanlar her ne kadar Yeni Antlaşma’yı Eski Antlaşma’dan üstün tutsalar da Eski Antlaşma’yı da Tanrı’nın Sözü olarak kabul ederler.
Musa’nın beş kitabı olarak da bilinen Tevrat, yaratılış, Nuh tufanı ve Babil Kulesi’nin yıkılmasından sonra halkların dünyaya yayılması hikâyeleriyle başlar. Daha sonra iman ataları olan İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf ve Musa’nın isimlerinin geçtiği İsrail halkının tarihi anlatılır. Kral Davut ve Süleyman daha sonraki kitaplarda önemli rol oynarlar. Tevrat’ın çekirdeğini Tanrı’nın İsrail halkıyla yaptığı antlaşma oluşturur. Bu konu Yas. Tek. 7:6-9 ve Çık. 19:3-6 ayetlerinde ele alınır. Tanrı antlaşmayla birlikte İsraillilere On Emri vermiştir. Bunlar İsraillilerin, Tanrı’nın ölçütlerine göre doğru ve temiz bir şekilde yaşamaları için verilmiştir (Çık. 20:1-17). Günah sözcüğü bu Yasa’da açıklanmıştır. Bunun yanı sıra Tanrı’ya ve Yasasına uymamanın ağır sonuçları da açıklanır. Bunlara uymamak, sadece insanlar arası ilişkilere değil, her şeyden önce Tanrı’yla insan arasındaki ilişkiye de zarar vermektedir. Eski Antlaşma bağlamında da Yasaya uymayanlar, günahlarının farkına varıp bundan tövbe ederek Tanrı’nın bağışlamasını dileyebilirlerdi (Çık. 10. bölüme bakın). Bunun koşulu olarak günah işlemiş olan kişinin bir “günah kurbanı” kesmesi gerekiyordu. Kurban, simgesel olarak sunak üzerinde Tanrı’nın günahkâra olan öfkesinin cezasını çekerdi. Bu simgesel tören, Tanrı’nın günah işleyen kişiye olan bakışını ve günah işleyen kişinin bu sorundan nasıl kurtulacağını gösterirdi. Yeni Antlaşma’da belirtildiği gibi: “Günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.” (Rom. 6:23).
Yeni Antlaşma, hacim olarak Kutsal Kitap’ın dörtte biri kadardır. Eski Antlaşma, Yeni Antlaşma’nın temelini oluşturur. Yeni Antlaşma’nın bütün el yazmaları MS 43 ile 96 yılları arasında yazıya geçirilmiştir. “Yeni Antlaşma’nın elle yazılarak sonraki kuşaklara aktarılması, edebi değeri olan antik yazıların hepsinden daha iyi ve daha kapsamlıdır.” (Glo. Die Bibel, 2014).
Yeni Antlaşma’nın ilk dört kitabına Müjde kitapları denir. Bunlar, İsa’nın dünyadaki yaşamını ve yaptığı işleri o çağda buna tanık olan kişilerin bakış açısıyla anlatırlar. Bu müjdelerden ikisi (Matta ve Yuhanna) İsa’nın en yakınındaki kişilerden olan iki elçinin tanıklıklarıdır. Müjde yazarı Markos’un yazdıklarına bakılırsa, olayların tanığı olan elçi Petrus’un kendisine anlattıklarını yazmıştır. Dördüncü Müjde yazarı Luka ise, elçi Pavlus’un yakın arkadaşı ve yoldaşı olan, İsa’ya iman etmiş bir Grek doktordu. Luka, Elçilerin İşleri kitabını da yazarak Hristiyan inancının doğuşunu (İsa’nın dirilişi ile göğe alınışından itibaren yaklaşık MS 65 yılına kadar olan zamanı) da anlattı. Elçilerin İşleri kitabını izleyen ve ilk topluluklara yazılmış olan mektuplar, Hristiyan inancının temellerini ve uygulamalarını anlatırlar ve imanda nasıl kutsal yaşanacağı konusunda pratik talimatlar verirler. Yeni Antlaşma’da, çok önemli oldukları için en sık işlenen konular sırasıyla şunlardır: Tanrı (1500 kez), İsa (1300 kez), Rab (676 kez), insan (527 kez), yaşam (368 kez), ölüm (300 kez), Tanrı’nın Oğlu İsa (250 kez), Tanrı’nın emirleri (240 kez), gök (236 kez), kutsal ve kutsallaşma (219 kez), sevgi (185 kez), melek (188 kez), iman (149 kez), iman etmek (140 kez), doğruluk (147 kez), görkem (137 kez), lütuf ( 121 kez), dua (104 kez), iç esenliği (97 kez), müjde (95 kez), umut (81 kez), şeytan (71 kez), yargı günü (63 kez), imanlılar (54 kez), İsa’nın çarmıha gerilmesi (51 kez), kurtuluş veya günahtan kurtulmak (42 kez), dirilmek (41 kez), cehennem (38 kez), cennet (37 kez), Tanrı’nın insanlarla yaptığı antlaşma (36 kez), İsa’nın çarmıhı (35 kez), oruç tutmak (24 kez), imansızlar (23 kez), şükran (21 kez), ceza (18 kez), İsa’nın tekrar gelişi (11 kez) [sözcük sayısı olarak Almanca metindeki sayılar kullanılmıştır; Kutsal Kitap’ın Türkçe çevirisinde bu sayılar sapma gösterebilseler de okuyucuya aşağı yukarı bir fikir verebilirler, çev. notu].
Müjdelerin ilk el yazmaları ve mektuplar çok kısa sürede ilk topluluklar arasında yayıldılar ve zamanla bir birlik oluşturup Yeni Antlaşma’nın temelini oluşturdular. Kutsal Kitap’a ait 5000’den fazla sayıda antik el yazması günümüze kadar gelmiştir. Yeni Antlaşma’daki bütün müjdelerin ve mektupların temel konusu İsa’nın ölümü ve ölümden dirilmesidir. Tanrı ile yaşamanın İsa’nın izleyicilerinde kendini nasıl ifade ettiği ve nasıl meyve verdiği ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir. Son olarak Yeni Antlaşma’da İsa’nın tekrar gelişi, son yargı ve biraz da göksel görkem konusu anlatılır.
Kutsal Kitap’a inanan Hristiyanlar hem Eski Antlaşma’nın hem de Yeni Antlaşma’nın Tanrı’nın bir vahyi olduğuna inanırlar. Tanrısal vahiy kelime kelime insanlara iletilmedi, aksine Tanrı’nın Kutsal Ruhu aracılığıyla düşüncede iletildiler.
“Rabbimiz İsa Mesih’in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. O’nun görkemini gözlerimizle gördük. Mesih, yüce ve görkemli Olan’dan kendisine ulaşan sesle, “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” diyen sesle Baba Tanrı’dan onur ve yücelik aldı. Kutsal dağda O’nunla birlikte bulunduğumuz için gökten gelen bu sesi biz de işittik. Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Gün ağarıp sabah yıldızı yüreklerinizde doğuncaya dek, karanlık yerde ışık saçan çıraya benzeyen bu sözlere kulak verirseniz, iyi edersiniz. Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler.” (2. Petrus 1:16-21)
KUR’ÂN
Kur’ân, monoteist (tek tanrıcı) kutsal kitaplar olarak isimlendirilen kitapların sonuncusudur. Arapça bir sözcük olan Kur’ân, ezberden okumak anlamına gelir. Müslümanların inancına göre Kur’ân 610 ve 632 yılları arasında, önce Mekke’de, sonra Medine’de, melek Cebrail tarafından parça parça Arapça olarak Muhammed’e vahyedildi. Kur’ân’ın kendisi, yaratılmamış olan ve cennette muhafaza edilen “ana kitabın” (Sure 43:4) bir kopyası olduğunu iddia eder. Muhammed, kendisine vahyedilen ayetleri ezberinden okumuş, izleyicileri de bunları ezberleyerek diğer Müslümanlara okumuşlardır. Bazı kısımlar parşömen, deri, hurma yaprakları, kemik ve taş gibi malzemeler üzerine yazılmışlardır.
Kur’ân, her birinin bir ismi olan 114 sureden ya da kısımdan oluşur. Her sure de ayetlerden oluşur. İlk sure olan Fatiha suresi dışında (hemen hemen) bütün sureler uzunluklarına göre sıralanmışlardır; konularına veya vahyediliş sırasına göre değil. Kısa surelerin çoğu Muhammed’e ilk vahyedilen surelerdir. Kur’ân’ın tefsiri (yorumu) için hangi surelerin Mekke suresi, hangilerinin Medine suresi olduğunu bilmek önemlidir; çünkü bu iki dönem arasında belirgin ayrılıklar vardır.
- Bu konu hakkında daha fazla bilgi için Ek II’ye bakın: “Muhammed’in Yaşamına Biyografik Bir Bakış”.
Muhammed’in, doğumundan (MS 570) 622 yılına kadar Mekke’de yaşamış olduğunu belirtmek önemlidir. 40 yaşındayken sık sık şehirden uzaklaşıp Hira Dağı’ndaki bir mağarada düşünürdü. İlk vahiyleri burada almıştır (Sure 96:1-6).
Kur’ân’da bütün Mekkeliler putperestlikten dönüp tek Tanrı’ya, Allah’a boyun eğmeye çağrıldılar. Bu da Mekkelilerin gittikçe daha şiddetle bu mesajı reddetmelerine yol açtı. Bunun sonucu olarak Muhammed Medine şehrine kaçtı (Hicret) ve 632 yılında ölene kadar orada yaşadı. Kur’ân, daha önce vahyedilmiş olan kitapların, yani Tevrat’ın, Zebur’un (Mezmurlar), Eski Antlaşma’nın diğer peygamberlerinin yazılarının ve İncil’in (Müjde) Arapça versiyonu olduğunu iddia eder. Kur’ân ayrıca Kutsal Kitap’ta geçen bir dizi kutsal olaylara, yerlere ve insanlara atıfta bulunur. Kur’ân’da adı geçen yirmi beş peygamberden yirmi bir tanesi Kutsal Kitap’ta da yer alır, ancak bu peygamberlerin hangi mesajı verdikleri sadece Kutsal Kitap’ta anlatılır. Müslümanlar, Kutsal Kitap ve Kur’ân arasındaki tutarsızlıkları açıklamak için, geçen yüzyıllar içinde Kutsal Kitap’ın değiştirilmiş olduğunu iddia ederler.
- Bu konuda daha fazla bilgi için Ek VIII’e bakın: “Kutsal Kitap Ne Zaman ve Nasıl Tahrif Edildi?”
Kur’ân’da bulunan en önemli konular, kronolojik olarak anlatılmazlar. Kur’ân’da en çok kullanılan sözcüklerin sayısı çeviriden çeviriye değiştiğinden aşağıda vereceğimiz sayılar kesin değildir. Kur’ân’da en çok işlenen konular şunlardır: Allah (3156 kez), kâfir ve benzeri anlama gelen kelimeler (463 kez), ceza (347 kez), cehennem ve ateş (331 kez), cennet, bahçe (199 kez), (iyi ve kötü) eylemler, ameller [günah, sevap] (168 kez), vahyetmek, göndermek (155 kez), Musa (145 kez), ölümden dirilmek (130 kez), günah ve aynı anlama gelen kelimeler (141 kez), savaş, savaşmak (100 kez), dua, dua etmek (95 kez), Şeytan (İblis) (99 kez), ödül, kazanç (71 kez), boyun eğmek, itaat etmek (61 kez), sadaka (60 kez), davranış (55 kez), peygamber (50 kez), Yahudi (47 kez), yargı (43 kez), emir (42 kez), İsa (40 kez), evlilik veya aynı anlama gelen ifadeler (40 kez), melek (40 kez), cin veya benzeri anlama gelen kelimeler (32 kez), Muhammed (30 kez), cennet (27 kez), ölüm (27 kez), İsa (25 kez), imandan sapmak (22 kez), Hac (22 kez), yaşam (19 kez), Hristiyan (15 kez), oruç tutmak (14 kez), imansızlık (14 kez), Müjde (İncil) (11 kez), zina (10 kez) [Sözcükler Almanca’dan Türkçe’ye çeviridir, sözcük sayıları da Almanca metindeki sayılardır. Kullandığımız Kur’ân çevirisi olan Diyanet Vakfı’nın çevirisinde gerek sözcüklerin çevirisinde gerekse sözcük sayısında sapmalar görülebilir; yine de yazılan sözcükler ve sayıları hangi sözcüğün en çok kullanıldığı konusunda okuyucuya aşağı yukarı bir fikir verebilirler, çev. notu].
Muhammed’in ölümünden sonra ilk Mushaf, yani Kur’ân’ın tamamının el yazması oluştu. Zeyd bin Sabit, ilk halife Ebu Bekir’in emri üzerine birçok kaynak topladı ve bunları yazıya geçirdi. Ebu Bekir, Muhammed’in yakın arkadaşı ve damadıydı. Onun ölümünden sonra Kur’ân’ın el yazması ikinci halife Ömer tarafından, daha sonra da Muhammed’in eşi ve Ömer’in kızı olan Hafsa’nın ev halkı tarafından muhafaza edildi.
Muhammed tarafından okunan Kur’ân surelerini bir araya getirip kitap şeklinde toplama düşüncesi aslında başlarda yoktu. Bu düşünce ilk kez Yemâme’deki (Arabistan’ın güneyinde) savaşta 800 hafızın (bunlar Kur’ân’ı en azından kısmen ezberlemiş olan kişilerdi) ölmesiyle ortaya çıktı. Bütün hafızların ölmesinden ve bu sebeple Kur’an’ın da ortadan kalkacağından korkulmuştu.
Üçüncü halife Osman’ın zamanında Muhammed’in saygın arkadaşları tarafından (özellikle de Abdullah bin Mesud, Ubay bin Ka’b ve Ebu Musa) başka Kur’ân derlemelerinin de yapılmış olduğu ve bunların dolaşımda olduğu tespit edildi (Buhari, Cilt 6, Nr. 510 ve Ebu Davud [824-897], Kitab al-Masahif). Bunların her biri ilk metinden farklı olduğu gibi kendi aralarında da uyuşmayan yerler vardı. Bunun üzerine Halife Osman, resmi geçerliliği olan tek bir Kur’ân oluşturabilmek için bütün Kur’ân Mushaflarının Medine’ye getirilmesini buyurdu. Bu yapıldıktan sonra ilk Mushaf da dahil olmak üzere bütün diğer Kur’ân Mushafları yakıldı. Halife Osman tarafından oluşturulmuş olan bu Kur’ân’ın elle yazılmış kopyaları o dönemin bölge başkentleri olan Şam, Kufe ve Basra şehirlerine gönderildi. Bu gözden geçirme işinin o zamanlar hiç de önemsiz sayılmayacak protestoyla karşılaştığı ve yakılmış olan Mushafların el yazmalarının saklanmış olduğu, İbn abi Davud tarafından toplandığı ve Masahif adlı kitabında bunların yazılmış olduğu da eklenmelidir.
Kur’ân’ın kanonlaştırılmasından kısa bir süre sonra, o zamana kadar yazıda kullanılmayan ve harflerin nasıl okunacağını gösteren işaretler eklendi (harflerin harekelerini belirleyen işaretler: ötre, üstün, esre). Bu yapılırken hangi sözcüğün hangi sesli harf ile okunması gerektiğine dair tartışmalar ortaya çıktı. Böylece yedi farklı versiyon, yani okuma türü (kıraat) oluştu (MS 770-804). Bunlardan iki tanesi kendini kabul ettirdi: Mısır’da ve Mısır’ın doğusunda kabul gören Hafs Mushafı ve daha çok Kuzey Afrika’nın geri kalan kısmında ve onun güneyinde yayılan Verş Mushafı.
Kur’ân hadislerle birlikte İslami yasa olan Şeriat’ın temelini oluşturur.
- Hadislerin rolü hakkında ayrıntılı bilgi için Ek XI’e bakın: Hadisler Nedir ve Hangi Amaçla Kullanılırlar?
İSLAMİYET VE MÜSLÜMAN
İslam sözcüğü “Allah’ın isteğine boyun eğmek” anlamına gelir. Sık sık söylenen “inşallah” (Allah isterse) deyişi bu boyun eğişi en iyi şekilde dışa vurur. İslam sözcüğü aynı zamanda “kadercilik” anlayışında [Ek XIV’e bakın: İslam’da Kader Anlayışı] anlamını bulan Allah’ın egemenliğini de vurgular. Bir Müslüman, İslam’ı izleyen kişidir. Arapça’da (tıpkı İbranice’de olduğu gibi) asıl olarak sessiz harfler yazılırdı. Bunların hangi sesli harflerle okunacaklarını gösteren işaretler sonradan eklendi. Bu açıdan bakılırsa iSLaM sözcüğü ve MüSLüMaN sözcüğü, SLM sözcük kökünden türetilmiştir.
İKİ KİTABI DA ANLAMAK İÇİN NE YARDIMCI OLABİLİR?
Bir metin zor anlaşılıyorsa ya da hiç anlaşılmıyorsa ne yapılır? Hristiyanlar genel olarak Kutsal Kitap’ın kendisinin kendisini açıklaması kuralına başvururlar. Bunun anlamı, tek tek sözcüklerin ve metinlerin bütün kitabın genel bağlamının ışığı altında görülmesi ve anlaşılmasıdır. Kutsal Kitap’ın temel konuları bütün Kutsal Kitap boyunca bir bütünlük içinde birbirlerini takip eder ve ayrı ayrı ele alınan konular Tanrısal vahyin genel çerçevesine uyarlar. İslam bilimine göre hadislere ve Muhammed’in biyografisine (Sırat) bakmadan Kur’ân’ı anlamak mümkün değildir. Bunlarda dile getirilen Muhammed’in ve Sahabe’nin (yani Muhammed’in meclislerinde bulunmuş, onun söyleşilerini dinlemiş, davranışlarına tanık olmuş Müslümanlar) sözleri, Kuran metinlerinin daha iyi anlaşılması ve yorumlanması için bir yardımcı olarak görülürler. “Muhammed’in Yaşamı” İbn İshak tarafından (ölümü MS 767) yazıldı, ancak kayboldu. Geriye sadece İbn Hişam (ölümü MS 834) tarafından çok kısaltılmış ve tashih edilmiş bir versiyon kaldı. Hadisler Muhammed’in ölümünden yaklaşık 200-250 yıl sonra, o zamana kadar sözlü olarak iletilmiş hadislere dayanarak altı hadisçi tarafından yazıldılar. Bunlar Muhammed’in söylediklerini, yaptıklarını ve izin verdiği şeyleri anlatır ve bu açıdan Muhammed’in ve bazı yakın arkadaşlarının anekdotlarının ve sözlerinin bir toplamıdır. Müslümanlar Muhammed’e Kur’ân’la birlikte Kur’ân’ın anlamının ve yorumunun da vahyedildiğine inanırlar.
- Bu konu hakkında daha fazla bilgi için EK XI’e bakın: Hadisler Nedir ve Hangi Amaçla Kullanılırlar?
İki tarihi kitabın günümüz bağlamında yorumlanmasında iki temel soru yardımcı olacaktır: “Bu metin tam olarak ne anlatıyor?” sorusu ve “Bu metnin bugün benim yaşamım için ne gibi bir anlamı var?” sorusu.
İnançlarımız ve önyargılarımız kitaplar hakkındaki yorumumuzu etkiler. Bu nedenle okuyucuların her iki kitabın anlattıklarının kendilerine göre ne anlama geldiğini değil, gerçekten ne anlattıklarını anlamaya çalışmaları gerekir.
BU KİTAP HAKKINDA ÖNEMLİ BİR AÇIKLAMA
- Bu kitabın çerçevesi gereği adı geçen bütün konuların ayrı ayrı ele alınmaları mümkün değildir. Bu nedenle her bölümde okuyucuya yardımcı olabilecek ve konuya daha yakından bakmasını sağlayacak başka metinlere göndermeler yapılmaktadır.
- Yuvarlak parantez içindeki açıklamalar alıntı yapılan metnin bir parçasıdır.
- Bazı Kutsal Kitap ve Kur’ân ayetleri başka bölümlerde de geçebilirler.
- Kur’ân surelerinin isimleri Diyanet Vakfı’nın Kur’ân çevirisine göre yazılmıştır.
KUTSAL KİTAP’TA VE KUR’ÂNDA ORTAK OLAN KİŞİ İSİMLERİ
Âdem Nuh İbrahim
İsmail İshak Yakup
Eyüp Süleyman firavun
Musa Harun Meryem (Kutsal Kitap’ta Miryam, Musa’nın kız kardeşi)
Yunus Davut İsa
Meryem Zekeriya Yahya
İblis/Şeytan Cebrail (Kur’ân’da da Cebrail ya da Cibril)
ESKİ ANTLAŞMA’DAKİ KİTAP İSİMLERİNİN KISALTILIŞI
Yar. Yaratılış (1. Musa) Vaiz Vaiz
Çık. Mısır’dan Çıkış (2. Musa) Ezg. Ezgiler Ezgisi
Lev. Levililer (3. Musa) Yeş. Yeşaya
Say. Çölde Sayım (4. Musa) Yer. Yeremya
Yas. Tek. Yasa’nın Tekrarı (5. Musa) Ağ. Ağıtlar
Yeşu Yeşu Hez. Hezekiel
Hak. Hakimler Dan. Daniel
Rut Rut Hoş. Hoşea
- Sam. 1. Samuel Yoel Yoel
- Sam. 2. Samuel Amos Amos
- Kral. 1. Kralar Obad. Obadya
- Kral. 2. Krallar Yun. Yunus
- Tar. 1. Tarihler Mika Mika
- Tar. 2. Tarihler Nah. Nahum
Ezra Ezra Hab. Habakuk
Neh. Nehemya Sef. Sefanya
Est. Ester Hag. Hagay
Mezm. Mezmurlar Zek. Zekeriya
Sül. Özd. Süleyman’ın Özdeyişleri Mal. Malaki
Eyüp Eyüp
YENİ ANTLAŞMA’DAKİ KİTAP İSİMLERİNİN KISALTILIŞI
Mat. Matta 1. Tim. 1. Timoteos
Mark. Markos 2. Tim. 2. Timoteos
Luka Luka Tit. Titus
Yuh. Yuhanna Filem. Filemon
Elç.İşl. Elçilerin İşleri İbr. İbraniler
Rom. Romalılar Yak. Yakup
- Kor. 1. Korintliler 1. Pet. 1. Petrus
- Kor. 2. Korintliler 2. Pet. 2. Petrus
Gal. Galatyalılar 1. Yuh. 1. Yuhanna
Efes. Efesliler 2. Yuh. 2. Yuhanna
Filip. Filipililer 3. Yuh. 3. Yuhanna
Kol. Koloseliler Yah. Yahuda
- Sel. 1. Selanikliler Vah. Vahiy
- Sel. 2. Selanikliler