40. BİR DEĞERLENDİRME

40. BİR DEĞERLENDİRME

 

Felsefe, hayatın karşımıza çıkardığı sorulara bir bakış açısı sunar. Felsefede gerçek hakkında bazı doğrular ve ifadeler bulunsa da felsefi düşünce modellerinin mutlak gerçekleri bulması beklenemez.

Tanrısal vahiy ya da tanrısal olduğuna inanılan ifadeler söz konusu olduğunda durum değişiktir. Bunları “kitap dini” denen inançlarda bulabiliriz: Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet.

Yahudilik özellikle aynı etnik kökene ait olmaya dayanır ve başkalarını bu inanca çağırmaya çalışmaz. Bu nedenle Hristiyanlık ve İslamiyet karşı karşıya kalırlar. Her iki tarafın imanlıları da kendi kitaplarını Tanrı esini olarak kabul eder ve yüceltir.

İNANÇ VE KÜLTÜR

İnanç ve kültür birbiriyle yakından ilişkilidir. Tanrısal vahiy de sonuçta hep belli bir kültür grubundaki insanlara hitap eder. Bu demektir ki, verilen mesajın en iyi şekilde anlaşılması için, Tanrı o zamanlarda kullanılan dili, o zamanın sınırlı bilgisini ve o zamanın dünya görüşünü dikkate almıştır.

Eski Antlaşma’da İsrail halkına kendi dili olan İbranice ile seslenilmiştir. Yeni Antlaşma’da Tanrı dünyanın o zamanlar bilinen kısmına evrensel olarak yönelmiş ve o zamanların evrensel dili (lingua franca) olan Grekçe’yi kullanmıştır. Kur’ân ise açıkça Araplara seslenmektedir.

Böyle bir mesajı iki üç bin yıl sonra bugünün çabuk değişen düşüncesiyle anlamak için belli bir duyarlılığa gerek olduğu kesindir.

Kutsal Kitap’ta kronolojik bir düzen vardır. Yaratılışla başlar ve dünyanın sonu ve büyük yargıyla son bulur. Kur’ân’da böyle belli bir konu düzeni yoktur. Özellikle Muhammed’in Medine’deki son on yılına ait sureler, o zamanlarda ortaya çıkan olaylara ve sorunlara dağınık ve pragmatik olarak değinir.

ÇELİŞKİLİ AYETLERİN TARİHİ ARKA PLANI

Kur’ân ortaya çıktığında, Kutsal Kitap yaklaşık 600 yıldır üç kıtada biliniyordu ve oldukça yayılmıştı. Arabistan’da da sadece duyma yoluyla da olsa tanınıyordu. O zamanlar Arabistan’da çok sayıda Yahudi kabilesi (Banu) yaşıyordu. Muhammed bunlardan en azından beş tanesini kişisel olarak tanıyordu. Bu da Kur’ân’ın neden bu kadar çok Kutsal Kitap’ta geçen konulara dayandığını, hatta onlar tarafından biçimlendiğini açıklar. Ne var ki, kral Süleyman’ın hikâyesi ve diğer hikâyeler tanınmayacak kadar değişiktir. Kur’ân’da isimleriyle anılan 25 peygamberden 21 tanesinin ismi Kutsal Kitap’ta geçer. Ayrıca çok sayıda Kur’ân ayetlerinin kaynağının Talmud’daki ve Mişna’daki Rabbi efsanelerine dayandığı açıkça görülmektedir. Bunun yanı sıra Kur’ân, Tevrat, Zebur ve İncil gibi (yani Kutsal Kitap) “göksel kitabın” bir kopyası olduğunu ve değiştirilemez olduğunu iddia eder.

Ne var ki, önceki bölümlerde gördüğümüz gibi, iki kitap arasındaki temel ayrılık İsa’nın tanımlanmasında ve İsa’ya verilen yerde yatar. Bu temel ayrılıklar yaklaşık MS 1000 yılında İspanya’daki Müslümanlar tarafından keşfedildi. O zamana kadar Müslümanlar arasında her iki kitabın da Tanrı’dan verildiği ve bu nedenle içerik olarak aynı olması gerektiği inancı vardı. Kur’ân’ın açıkça ifade ettiğinin aksine Müslümanlar Kutsal Kitap’ın tahrif edildiğine inanmaya meyillidirler.

  • Ek VIII’e bakın: Kutsal Kitap Ne Zaman ve Nasıl Tahrif Edildi?

İNANÇ KÖR MÜ OLMALI?

Bu sorunun arkasındaki düşünce, Tanrı tarafından esinlenmiş olan kitapları sorgulamamak gerektiği inancıdır. Kişi buna inanmalıdır, yani güvenmelidir. Ancak bizim durumumuzda olduğu gibi birbirine karşıt olan ifadelerle karşılaştığımız zaman sorun başlar. Bu durumda her iki ifadenin de doğru olduğu mu düşünülmelidir? Tanrı, farklı “hedef gruplarına” birbirine karşıt vahiyler gönderecek kadar “soğukkanlı” mıdır?

Ama başka hangi seçenek akla gelebilirdi ki? Acaba Tanrı’nın yanıldığı mı? Bu da kabul edilemez. Yanılgılar insansal ya da şeytansal kaynaklı olabilirler. Sonuçta kimin bu tahriften sorumlu olduğu önemli değildir. Asıl önemli olan, taklit edilemez olan tanrısal gerçeğin esinlenmiş olmasıdır.

İNANÇ VE GERÇEK

Bugün yaygın olan dünya görüşüne göre Hristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler İbrahim’i iman ataları olarak kabul ederler, temelde birbirine çok benzeyen bir Tanrı düşüncesine ve bu nedenle de birbirine çok yakın olan inançlara sahiptirler.

Burada yapmaya çalıştığımız gibi her iki kutsal kitabın da içerikleri yakından incelenirse, bu dünya görüşü çabucak düzeltilebilir. Sonuçta karşımızda birbiriyle pek çok noktada uyuşan ama temel noktalarda birbirine karşıt olan iki kitap vardır. Bu karşıtlık nedeniyle her iki kitabın da aynı kaynaktan gelmesi, yani tanrısal kökene sahip olması mümkün olamaz. Mantığımız bize birbirine karşıt olan iki ifadenin her ikisinin de doğru, ya da gerçek olamayacağını söyler.

Müslümanlar elbette Kutsal Kitap’ın değil, Kur’ân’ın gerçek olduğuna inanırlar. Onlara göre Kur’ân Allah’ın son vahyettiği kitaptır ve bu nedenle kendinden önce vahyedilmiş olan, ama sonradan tahrif edilmiş olan kitapları, yani Kur’ân’la uyuşmayan Eski ve Yeni Antlaşma’yı düzeltir. Diğer yandan Hristiyanlar Kutsal Kitap’ın son kitap olduğuna, dolayısıyla Tanrı’nın vahyini içeren geçerli kitap olduğuna ve Tanrı ile insan arasındaki ilişkiyi açıkladığına inanırlar. Kutsal Kitap’taki peygamberliklere, onların gerçekleşmesine ve Kutsal Kitap’ın tanrısal bir vahiy olduğunu gösteren başka işaretlere değinirler.

Bu durumu ele almak için iki olası öncül veya tepki vardır.

Çağın ruhuna uyacak şekilde ve siyasi olarak uygun olacak şekilde bu iki kitap, ikisinin de göreceli olan ifadeleri ele alınmadan öznel inanç seviyesine indirgenebilir.

Bu tepkinin karşısında, Tanrı’nın insanlara Sözü’nü vahyettiği ve bu vahiylerin, farklı yorumları olsa da, salt gerçeği ifade ettikleri temel görüşü durmaktadır.

Kur’ân, Kutsal Kitap’taki ifadelerden temelde ayrıldığı için, bu kitaplardan hangisinin Tanrı’nın Sözü olduğu sorusu ortaya çıkar. Bu soru ilk bakışta bir yüzleşme gibi görünür. Böyle bir soru yeni Haçlı Seferlerine ya da İŞİD’in genişlemesine neden olmaz mı? Evet, ama sadece gerçek ve akıl inanca kurban edildiğinde.  O zaman insan, inancı için yalan söylemeye bile hazır olur.

AYDINLATILMASI GEREKEN BİR DURUM

Kur’ân Kutsal Kitap’la karşılaştırıldığında çok temel bir zıtlık göze batar. Bunu tekrar incelemeden geçemeyiz.

İncil (Grekçe aslı Evangelion), açıkça ve kategorik olarak, herkesin düşüncelerinde ve eylemlerinde Tanrı’ya, Tanrı’nın varlığına karşı davranmış ve O’na karşı suçlu duruma düşmüş olduğunu açıklar. Tanrı’nın adil ve kutsal olması nedeniyle suç cezasız kalamaz. Saf olmayan hiçbir şey Tanrı’nın ışığında ve O’nun karşısında kalamaz.

Ancak Tanrı’nın sevgisi ve merhameti nedeniyle, Tanrı Oğul olarak dünyamıza gelmiştir. Günahsız bir kurban olarak bütün insanlar için yaşamını vermiştir. Sadece bu yolla Tanrı bizleri bağışlar. Bu bağışlama, lütfu sayesinde etki eder. Bu da Luther’in üç prensibiyle desteklenir: kurtuluş sadece inançla [iyi işlerle değil] (sola fide), kutsal yazılarla [Kutsal Kitap] (sola scriptura) ve lütufla (sola gratia) mümkündür. Tanrı bu kurtuluşu, günahını Tanrı’nın önünde itiraf eden ve Tanrı’nın lütfunu isteyen herkese sunar. Bu, İncil’in temel mesajıdır.

Buna karşılık Kur’ân bize, Yahudilerin “Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük” dediklerini yazar ve ekler: “Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. (…) Kesin olarak onu öldürmediler.” (Nisa 4:157)

Açıkça görülmektedir ki, Kur’ân ve Kutsal Kitap bu konuda tamamen farklı şeyler yazar. İki kitap arasındaki daha pek çok farklılığı düşününce, bu ikisinden birinin insan eseri, diğerinin Tanrı esini olduğu sonucuna varılır.

BU SORULARIN ÇÖZÜMÜ NEDİR?

Bizim değerlendirmemiz aslında tek bir soruyu sorar: Bu iki kitaptan hangisi açıkça Tanrı esini olma özelliklerini taşır? Kesinlikle insan tarafından yapılamayacak olan özellikleri mi?

Sonuçta asıl konu her iki kitabın da inandırıcılığı ve her insanın bu dünyadaki ve ölümden sonraki geleceğidir. Konu bu kadar ciddidir!

Gerçeği bulma arayışında sizin, aslında senin demek isterim, Tanrı karşısında ne kadar dürüst ve doğru olduğun önemlidir. Kutsal Kitap’ı, ya da daha kısa olması için en iyisi Yeni Antlaşma’yı ve Kur’ân’ı oku. Yan yana. Düşünerek ve samimiyetle. Tanrı’dan, ruhsal gözlerini açmasını iste. Tanrı sana cevap verecektir.